Türkiye’de sağ ve solun ideolojik tutsaklığı
Haber
20 Mayıs 2025 - Salı 15:37 Bu haber 170 kez okundu
 
Türkiye’de sağ ve solun ideolojik tutsaklığı
Türkiye’nin sağlıklı bir tarih anlayışına kavuşabilmesi için tarih eğitiminin ideolojiden arındırılması, arşiv kaynaklarına dayalı eleştirel düşünceyle desteklenmiş tarih yazımının teşvik edilmesi, toplumda kutuplaşmayı artıran değil, bilgi temelli diyalogları geliştiren tarih anlatılarının yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Siyaset Haberi
Türkiye’de sağ ve solun ideolojik tutsaklığı

Türkiye’de tarih, bilimsel bir disiplin olarak ele alınmaktan çok ideolojik kutuplaşmaların aracı haline gelmiştir. Bu durumu, özellikle II. Sultan Abdülhamid ve Mustafa Kemal Atatürk gibi sembol şahsiyetler etrafında bariz bir biçimde gözlemlemek mümkün. Bir kesim Sultan Abdülhamid’i "istibdatın simgesi" olarak karalarken diğer kesim Atatürk’ü "geleneklerin düşmanı" gibi sunmakta ve bu figürler üzerinden kendi politik pozisyonlarını meşrulaştırma çabasına girişmektedirler. Oysa tarihsel olaylar, dönemin jeopolitik, ekonomik ve toplumsal şartları dikkate alınmadan değerlendirildiğinde, ortaya çıkan sonuçlar gerçeklikten uzak ve sığ olur. Bu yazımızda, Türkiye'de hem sağ hem sol ideolojik çevrelerin tarih yorumlarındaki sorunları ele alarak, tarihsel hakikatin nasıl tahrif edildiğini göstermeye çalışacağız.

ABDÜLHAMİD VE KIBRIS MESELESİ

Sultan II. Abdülhamid döneminde Kıbrıs’ın İngiltere’ye devri, sıkça "vatanın satılması" şeklinde yorumlanır. Oysa 1878 Berlin Kongresi sırasında Osmanlı İmparatorluğu, Rusya tehdidi karşısında İngiltere ile geçici bir idare anlaşması yapmış; bu anlaşma uyarınca ada fiilen İngiltere’ye bırakılmış, fakat hukuken Osmanlı toprağı sayılmaya devam etmiştir. 1914'te I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İngiltere adayı tek taraflı olarak ilhak etmiştir. Bu bağlamda, Sultan Abdülhamid’in "Kıbrıs’ı sattığı" söylemi tarihsel gerçeklikten uzaktır. Ancak bu iddia, özellikle Cumhuriyetçi kesimlerin Sultan Abdülhamid’i karalama çabalarının bir parçası olarak 20. yüzyıl boyunca sıkça dile getirilmiştir.

REELDEN KOPUK BİR ELEŞTİRİ OLARAK ATATÜRK VE MUSUL MESELESİ

Benzer şekilde, sağ çevrelerde Atatürk’ün Musul’u "İngilizlere bıraktığı" yönündeki eleştiriler hâkimdir. Gerçekte ise Musul, Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, Osmanlı ordusu çekilmişken, İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Lozan görüşmeleri sırasında Türkiye, Musul'u geri almak için diplomatik mücadele vermiş; fakat 1925’te patlak veren Şeyh Said İsyanı, Türkiye'nin dış politikadaki manevra alanını daraltmıştır. Osmanlı arşivindeki bir belgeye göre Şeyh Said isyanına katılan Ermeni Agop yakalanarak Çorum’a sürülmüştü. İngiliz raporlarında Şeyh Said isyanı için ‘kayıplar dışında, isyanın Türkiye’ye maliyeti 5.000.000 dolar’ diye kayıt düşülmüştür.

Akabinde 1926 Ankara Antlaşması'yla Türkiye, Musul üzerindeki hak iddialarından vazgeçmiş, bunun karşılığında bazı tazminatlar elde etmiştir. Bu süreci “hainlik” olarak nitelendirmek, dönemin koşullarını görmezden gelen indirgemeci sığ bir yaklaşım olacaktır.

İDEOLOJİK KUTUPLAR ARASINDA TARİHİN ARAÇSALLAŞMASI

Sağ ideolojiler genellikle Osmanlı nostaljisi üzerinden tarihi okurken, sol ideolojiler Kemalist modernleşmeyi kutsal bir doktrin gibi ele alırlar. Bu yaklaşımda tarih ilmi, tarafsız bir bilgi alanı olmaktan çıkar; güncel politik hedeflere hizmet eden bir propaganda aracına dönüşür. Örneğin sağcı çevrelerde Sultan Abdülhamid idealize edilir ve “abdestsiz yere basmayan” bir şahsiyete dönüştürülür.

Atatürk ise “Batı hayranı” veya “İslam karşıtı” gibi etiketlerle küçümsenir. Sol çevrelerde de Abdülhamid "gericiliğin sembolü" olarak şeytanlaştırılırken, Atatürk "dokunulmaz" bir figür haline getirilir. Her iki yaklaşım da bireylerin olayları bağlamından koparıp, ideolojik yorumlara göre şekillendirmesine neden olur. Geçmişe objektif olarak bakıldığında ne Afrika’nın köylerine kadar okullar yaptıran Sultan Abdülhamid’in ne de vatanı düşmanlardan kurtaran Mustafa Kemal Paşa’nın vatanperverliğine söz söylemenin doğru olmayacağı anlaşılacaktır.

TARİHE NASIL BAKMALIYIZ?

Tarihi figürleri ve olayları siyasal kamplaşmaların aracı haline getirmek, hem akademik tarihçilik anlayışına zarar vermekte hem de toplumda sağlıklı bir tarih bilincinin oluşmasını engellemektedir. Sultan II. Abdülhamid de Mustafa Kemal Atatürk de kendi dönemlerinin koşulları içinde, belli amaçlara yönelik politikalar izlemiş devlet adamlarıdır. Bu kişilikleri anlamak için onları mitolojik ya da şeytani figürler gibi görmek yerine, tarihsel bağlamlarıyla ele almak gerekir.

Türkiye’nin sağlıklı bir tarih anlayışına kavuşabilmesi için tarih eğitiminin ideolojiden arındırılması, arşiv kaynaklarına dayalı eleştirel düşünceyle desteklenmiş tarih yazımının teşvik edilmesi, toplumda kutuplaşmayı artıran değil, bilgi temelli diyalogları geliştiren tarih anlatılarının yaygınlaştırılması gerekmektedir. Aksi halde “yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır” izahı gibi, geçmişimiz ders çıkarılmaktan çok kafa karıştıran bir dedikodu yumağı haline gelecektir.

Kaynak: Editör:
Etiketler: Türkiye’de, sağ, ve, solun, ideolojik, tutsaklığı,
Yorumlar
Haber Yazılımı